Şizofreni
Şizofreni, kelime anlamı olarak ruh bölünmesi anlamına gelen psikiyatrik bir bozukluk olup, tedavisi genel olarak ilaç tedavisi üzerinden yürütülür.
Şizofreni Nedir?
Şizofreni, genelde genç yaşlarda ortaya çıkan, gerçeği değerlendirme ve normal sosyal ve toplumsal hayat sürdürebilme yetilerinin oldukça bozulduğu ciddi bir psikiyatrik hastalıktır. Şizofreni, kelime anlamı olarak ruh bölünmesi anlamına gelir. Bu halk arasında çift karakterlilik gibi algılansa da aslında çift ya da daha çok karakterli olmayı içinde barındıran disossiatif bozukluklar tamamen farklı hastalıklardır. Şizofreni hastaları, olmayan sesler duyabilir, görüntüler görebilir (halüsinasyon) veya herhangi bir temele dayanmayan inanç ve gerçekliklere sahip olabilir (hezeyan ya da sanrı). Günlük yaşamlarında zorluk yaşatan temel problemleri bunlardır.
Psikiyatrik hastalıklar en genel anlamda psikozlar ve nevrozlar olarak ikiye ayrılır. Bu kategoriler gerçeği değerlendirme yetisine göre ayrılmıştır. Psikozlarda gerçeği değerlendirme yetisi bozulur, nevrozlarda ise korunur. Nevrozlar grubunda, obsesif kompülsif bozukluk, anksiyete bozukluğu gibi hastalıklar yer alırken psikozların en tipik örneği şizofrenidir.
Şizofreni, insanlığın ilk dönemlerinden beri bilinen bir hastalıktır. Hatta evrimsel süreçte oluşan insanlara özgü beyin yapısının bir getirisi olduğu tahmin edilmektedir. Bir hastalık olduğu bilinmeden önce şizofreni genelde doğaüstü güçlere ve metafizik kavramlara bağlanmıştır. Cin-ruh çarpması, ruhuna şeytan girmesi, cadılık gibi kültüre ve inanca bağlı sonsuz adlandırmalara maruz kalmıştır. Şizofreni bulaşıcı bir hastalık zannedilmiş, hastalar tecrit edilmiş ve tedavi adı altında türlü işkencelere maruz bırakılmışlardır. Hastalık olarak tanımlandığı ilk haliyle ise erken bunama olarak adlandırılmıştır. Günümüzde psikiyatri ve sinirbilimdeki ilerlemeler hastalığın kontrolünde ve yönetiminde o günlere oranla çığır açmıştır.
Genetik ve çevresel faktörlerin birleşiminden oluştuğu düşünülen şizofreninin tam olarak nedeni hala aydınlatılamamıştır. Erkeklerde daha sık görülmekte ve toplumun ortalama %1’ini etkilemektedir. Kesin bir tedavisi bulunmamaktadır. Fakat hastalık oldukça iyi düzeyde kontrol altına alınabilir ve günlük yaşam normalleştirilebilir.
Şizofreni Belirtileri
Şizofreninin pek çok insani ve sosyal işlev üzerinde oldukça belirgin negatif etkileri olur. Bunların en önemlileri düşünce ve algı işlevinde görülür.
Bu işlevler ve bozulmalar şu şekildedir:
Bilinç ve dünyayı yorumlama yetisi: Genelde hastaların çoğunda bilinç açık ve aktiftir. Nerede olduğunu, hangi zamanda olduğunu, kim olduğunu bilir, etrafındakileri tanır fakat gerçekliği değerlendiremez. Gerçek dünyada var olan durumlarla, hastalığın sebep olduğu zihin karmaşalarını ayırt edemez. Psikoz olması da bu sebeptendir, farklı bir gerçeklik içinde yaşarlar.
Algılama bozuklukları: Şizofreni için en tipik bozulmalardan biri de algı alanında yaşanır. Burada değinilmesi gereken çok önemli iki kavram vardır; halüsinasyon ve illüzyon.
- Halüsinasyon ya da varsanı, gerçekte var olmayan seslerin duyulması, görüntülerin görülmesi, kokuların alınması gibi algı çarpıklıklarıdır. En sık işitsel halüsinasyonlar duyulur. Bunlar karışık sesler-gürültüler, müzikal sesler, emredici ya da eleştirici insan sesleri gibi pek çok farklı formatta ortaya çıkabilir. Bu sesler hastanın kendi iç sesi olarak ya da farklı bir ses olarak duyulabilir. Bazen çeşitli eylemlere teşvik edebilir veya şefkat gösterici-rahatlatıcı da olabilirler. Kısacası tamamen hastaya özgü öngörülemez durumlardır fakat genelde aynı hasta için belirli tarzlarda oluşur, sürekli değişmez.
- İllüzyon ya da yanılgı ise, var olan dış uyaranların yanlış yorumlanması ve algılanması sonucu oluşur. Birinin söylediği cümleden mesaj çıkarmak, duvarda gördüğü gölgeyi bir varlık gibi algılamak gibi çeşitli şekillerde görülür.
Düşünce bozuklukları: Şizofreni için oldukça tipik düşünce bozuklukları sanrılardır (hezeyanlar).
- Sanrı ya da hezeyan, hiçbir mantıklı gerçeğe dayanmayan, aksi kanıtlansa bile hastanın ikna edilemediği, anlamsız, tuhaf inançlar ve düşüncelerdir. Bunlar arasında,
- Kötülük sanrıları, birilerinin kendisine kötülük yapacağına emin olma, yakınlarının kendisine zarar vermek için beklediklerini düşünme gibi düşüncelerdir.
- Mistik sanrılar, önemli bir dini ya da kültürel figür oldukları düşünceleridir. Peygamber, tanrı, evliya, cadı, büyücü olduklarını düşünebilirler.
- Alınma sanrıları, alakasız kişilerin sözlerinin, internette okuduklarının, televizyonda izlediklerinin kendisine mesaj ya da yönlendirme olduğu düşünceleridir.
- Bedensel sanrılar, vücudunda çeşitli organ kayıplarının, sakatlıkların, yaralanmaların meydana geldiğini hissedebilirler, cinsiyetlerinin değiştiğini düşünebilirler.
- Nihilistik sanrılar, yok olma, parçalanma, toz olma, havaya karışma, buharlaşma gibi kaygılar yaşarlar. Yavaş yavaş bu sürece girdiklerini düşünürler.
- Büyüklük sanrıları, çok önemli ve özel bir konumda olduklarını düşünürler. Çok zengin bir kişi, devlet başkanı, toplum önderinin yerinde olduklarını düşünebilirler.
- Kontrol etme sanrıları, insanları yönlendirme ve etkileme becerileri olduğuna inanırlar.
- Erotomanik sanrılar, herkesin onlarla cinsel anlamda ilgilendiğini ve flört ettiğini düşünürler. Bu insanların arasında ünlü sanatçılar, toplumca tanınan figürler, kendine göre üst konumda kişiler (patron, öğretmen gibi) bulunur.
Konuşma ve düşünce şekli bozuklukları: Konuşmalarını dinlemek ve anlamlandırmak diğer insanalar için güçleşir. Zaten bir anlamı olmayan, gereksiz şeyler de söylüyor olabilirler. Bunlara laf salatası denir. Laf salatasının sebebi genelde kafalarındaki fikir uçuşmalarıdır. Sıradan insanlar gibi belirli düşünce aşamaları geçirmezler, yalnızca kafiyeli olduğu için arka arkaya sözcükleri sıralayabilirler, karşıdakinin ya da kendi sözlerini tekrarlayabilirler. Tüm bunların aksine tamamen konuşmayı bırakıp sessizliğe gömülebilirler (mutizm).
Duygulanım bozuklukları: Duygulanımları genelde künt hale gelmiş yani, fakirleşmiş, azalmış, soluklaşmıştır. Ayrıca yer ve zamanla uyumsuz duygulanmalar gösterebilirler, birden ağlamaya başlayıp, cenazede kahkaha atabilirler.
İçgörü bozukluğu: İçgörüleri genelde bozulmuştur, hasta olduklarını farkında değillerdir ve kabul etmezler.
Günlük hayata uyum bozukluğu: kişisel hijyen-bakım gibi faktörleri sık sık ihmal ederler. Banyo yapmayabilirler, kirli, yırtık kıyafetlerle dolaşabilirler, saçları sakalları karışabilir. Hırpani ve bakımsız görünüşte olabilirler. Bu elbette şart değildir dışarıdan anlaşılamayacak hastalar da vardır ve hastalığın durağan olduğu dönemlerde pek çok hasta kısmen normal görünür.
Davranış ve hareket bozuklukları: Davranışlarını dürtüsel ve içten geldiği gibi düşünmeden sergileyebilirler. Bu durumlarda toplumca oldukça tuhaf karşılanacak davranışlar gösterebilirler. Toplum içinde mastürbasyon yapma, idrarını-dışkısını yapma, küfür etme gibi şeyler yapabilirler ve bu onlara tuhaf gelmez. Ayrıca karşıdakinin davranışlarının taklidini yapabilirler, belirli hareketleri sürekli arka arkaya amaçsızca yapabilirler (kıyafetini çekiştirmek, kafasını kaşımak gibi) ya da garip bir postür alıp öylece kalabilirler.
Sayılan şizofreni belirtileri 2 ana gruba ayrılır: Pozitif ve negatif belirtiler. Burada kastedilen olumluluk ve olumsuzluk anlamı değildir. Sağlıklı ruh haline ek olarak beliren ve sağlıklı ruh halinden eksilen belirtiler olarak anlatılabilir.
- Pozitif belirtiler; Sanrılar (hezeyanlar), halüsinasyonlar, katatoni (hareketsiz donuk duruş)
- Negatif belirtiler; İsteksizlik-keyifsizlik, içe kapanma, öz bakımda azalma, duygusal boşluk ve hissizlik hali, düşüncelerde fakirleşme veya saplanmalardır.
Şizofreni Alt Tipleri
Günümüzde alt tiplere göre tedavi yaklaşımı pek değişmediğinden, son klinik rehberden tiplendirme çıkarılmıştır. Fakat belirtilerin farklılığı açısından bahsetmekte fayda vardır.
Paranoid şizofreni
En sık görülen şizofreni tipi olup, paranoyalarla seyreder. Düşünce içeriğindeki bozukluklar tipiktir, halüsinasyonlar ve sanrılar sık izlenir ve geniş yer tutar. Agresif ve yüksek perdeli hareketleri olabilir, insanlara ürkütücü gelebilirler. Paranoyalar gerçeğe dayanmayan şüphelerle karakterize çarpık düşüncelerdir. Örneğin, ‘takip ediliyorum peşimde birileri var’, ‘beni yok etmek, öldürmek istiyorlar ‘bu yemeği yemeyeceğim çünkü içinde zehir var’ gibi.
Heberfrenik (dezorganize) şizofreni
Daha çok erken yaşlarda başlar, çocuksu-aşırı hareketlerde bulunurlar. Dezorganize, yani düzensiz-anlamsız konuşmalar, laf salataları çoktur. Tutarsız, anlamsız eylemlerde bulunurlar. Gidişatı en kötü tiptir.
Katatonik şizofreni
En bilinen özelliği tuhaf vücut pozisyonlarında ve sabit şekilde, öylece uzun süreler durabilmeleridir. Herhangi bir şekilde başka bir pozisyon verilirse bu şekilde kalır. Buna balmumu katılığı denir. Bunların yanında depresif, konuşmayan, yemeyen içmeyen ve uyumayan durumda olabilirler.
Rezidüel (kalıntı) şizofreni
Önceden şizofreni tedavisi görmüş, çoğunlukla hezeyanları ve halüsinasyonları atlatmış hastalarda kalıntı olarak ruh hali düşüklüğü, duygularda silinme, hissizleşme, tiklerde ve tekrarlayan davranışlarda artış gibi belirtiler görülebilir.
Ayrışmamış şizofreni
Birçok tipin özelliklerini bünyesinde barındırır. Karma belirtiler gösterir.
Şizofreni Nedenleri Nelerdir?
Şizofreni için bilinen ve üzerinde uzlaşılmış bir sebep hala yoktur. Genetik ve çevresel faktörlerin bir araya gelerek hastalığın oluşmasında etkili olduğu bilinmektedir. Annesi ve ya babasında şizofreni olan kişilerde oran %10 civarı iken, tek yumurta ikizlerinde %50 nin üzerinde olması genetiğin etkisinin güçlü olduğunu kanıtlar. Fakat tam olarak genetik aktarılan bir hastalık değildir, birden fazla genin farklı mekanizmalarla etkinlik gösterdiği düşünülmektedir.
Günümüzde şizofreni için edinilen en net bilgi, beyindeki bir takım nörotransmitter maddelerin dağılımlarındaki bozukluklardan kaynaklandığıdır. Nörotransmitterler, sinir hücrelerinin birbiriyle iletişimlerini sağlayan kimyasal moleküllerdir. Şizofreni için en önemlisi ise dopamindir. Dopamin reseptörleri üzerindeki bozukluklar sonucu fazla dopaminin beyinde toplanması şizofreni için tipiktir. Ayrıca şizofreni tedavisi için geliştirilmiş ajanlar da bu dopamin reseptörleri üzerinden etkinlik gösterir.
Çevresel faktörlerin tam olarak neler olduğu belirlenememekle beraber, bazı virüs ve bakteriler, sinir sistemi enfeksiyonları, ek hastalıklar, doğum ağırlığı, doğulan mevsim gibi faktörler araştırılmış, bazılarında yatkınlıklar bulunmuş fakat tam olarak hiçbiri kesin ortaya konamamıştır.
Bazı durumlarda, ağır travmalardan sonra psikotik belirtiler (halüsinasyonlar, sanrılar gibi) görülebilir. Bu tablo şizofreni nedeni değildir, çok daha iyi seyirli ve geçici bir tablodur. Travmanın çözülmesiyle beraber iyileşecektir. Ayrıca bipolar bozuklukta ve depresyonda da birtakım psikotik belirtiler ortaya çıkabilir. Fakat bu durumlar da şizofreni nedeni veya alt tipi olarak değerlendirilemez. Duygudurum bozukluklarında (bipolar ve depresyon) halüsinasyonlar ve sanrılar içinde bulunulan ruh haliyle bağlantılıdır, sürekli değildir ve ataklar geçince sonlanır. Örneğin depresyonda olan bir kişi üzerinde bir işaret olduğunu ve bunu insanların gördüğünü zannedebilir ama bu altta yatan utanç ve suçluluk duygusu kaynaklıdır. Şizofrenide ise tedavi alınmadığı takdirde halüsinasyonlar ve varsanılar dağınık, anlık ve içinde bulunulan durumla alakasızca ortaya çıkar.
Şizofreni Teşhisi
Teşhis için kullanılan bir şizofreni testi bulunmamaktadır. Tüm psikiyatrik hastalıklar gibi şizofreni için de günümüzde hekimlere rehberlik eden, DSM-5 (psikiyatrik hastalıkların sınıflandırılması ve teşhisi için oluşturulmuş bir ortak kılavuz) kullanılır.
DSM5’e göre şizofreni teşhisi için gereken kriterler şunlardır:
Aşağıdaki karakteristik şizofreni belirtilerinden en az 2'sinin 1 ay süre boyunca kendini göstermesi (bu 2 belirtiden biri sanrı, varsanı ya da dezorganize konuşma olmalı)
- Sanrılar (Delüzyon)
- Varsanılar (Halüsinasyon)
- Dezorganize konuşma (saçmalama, alakasız konuşma, kafiyeli ve tekrarlayan kelimelerle anlamsız cümleler kurma)
- Dezorganize ya da katatonik davranış (alakasız, fevri, dürtüsel, ortamla uyumsuz davranışlar -bağırma, küfür etme, yenmeyecek şeyleri yeme, uygunsuz, tuhaf giyinme, sokak ortasında tuvalet ihtiyacını karşılama gibi- ya da hareketsiz, katı, robot gibi durmak, hiçbir şey yapmamak)
- Negatif belirtiler (depresyon, ilgi-istek azlığı, duygulanmada azalma, donukluk)
Sosyal, mesleki yaşam veya öz bakımın sekteye uğraması bu başlıklarda fonksiyon ve ilgi azalması
Bu belirtiler 6 ay boyunca kesintisiz sürmelidir. Hastada başka psikiyatrik hastalıkların ve duygudurum bozukluklarının bulunmaması gerekir. Bu belirtileri açıklayacak başka bir tıbbi durum ve alkol-madde-ilaç kullanımı olmamalıdır. Eğer hastada bir gelişim problemi varsa (otizm gibi) şizofreniye has belirtilerin 1 ay sürmesi yeterlidir.
Bu kriterlerin ışığında, psikiyatri uzmanı klinik tecrübesine ve bilgisine dayanarak teşhis koyacaktır. 6 aydan önce hekime başvurulması durumunda, tanı başka isimlerle konur ve hasta gözlem altına alınır. Geçici psikotik atak veya şizofreniform bozukluk yaşanıyor olabilir, bu durumların çözümü ve tedavisi çok daha basittir, kalıcı değillerdir.
Şizofreni Tedavisi
Şizofreni tedavisi genel olarak medikal tedavi yani ilaç tedavisi üzerinden yürütülür. Çoğu hastada ömür boyu düzenli ilaç kullanımı gerekli olmaktadır. İlaçların oldukça geniş bir yan etki yelpazesi vardır ve çoğu hastaların günlük hayatına etki edecek düzeyde sorun yaratır. En doğru tedaviyi ve ilacı bulmak zaman alabilir, başlangıçta hastalar bu konuda problemler yaşayabilir. İlaç tedavisini bırakmak veya istismar etmek asla yapılmaması gereken bir şeydir. Yan etkilerin normal veya geçici olup olmadığını öğrenmek için hekime başvurmak gerekir. Hastaya uygunsuz bir tedavi ise hekim ilacın kendisini veya dozunu değiştirecek, tedaviyi maksimum faydaya göre ayarlayacaktır.
Şizofrenide, özellikle de katatoni (hastanın aşırı hareketsiz ve sabit olduğu, konuşmaktan kaçındığı donuk hal) belirtisi mevcutsa tedavisi için yaygın kullanılan bir yöntem de elektrokonvülzif terapidir (EKT). Halk arasında oldukça korkutucu olarak bilinen ve medyadan yansıdığı kadarıyla hakkında bir çok önyargı olan EKT, aslında oldukça etkin, kısa sürede sonuç veren, akut durumların müdahalesinde oldukça işlevsel bir tedavi şeklidir. Filmlerde, dizilerde görüldüğü gibi hasta uyanıkken, acılar içinde, travmatik şekilde uygulanmaz. Tam tersi hasta genel anestezi alır, hiçbir şey hissetmez. Beyin rutin olarak çalışırken mini ölçekte elektrik dalgaları ile beyin içinde düşünce ve duyguların aktarımı sağlanır. EKT, şizofreni hastalarında (major depresyon, bipolar, ilaçlara cevapsız psikiyatrik hastalıklar gibi başka durumlarda da) yanlış çalışan elektrik aktivitenin düzeltilip belirtilerin azaltılmasını amaçlar. Ayrıca, gebelerde EKT kullanımının ilaçlardan daha uygun olması sebebiyle tercih edilir. Hastada, yeni geçirilmiş kalp krizi, beyin kanaması, beyin tümörü, kemik erimesi veya hipertansiyon gibi durumlar varsa uygulanmaz.
Psikoterapi çok sınırlı hastada ve durumda işe yarayabilir ama genel olarak kullanılan bir tedavi yöntemi değildir.
Psikiyatri hastalarının tedavisi için psikiyatri uzmanları hariç yetkin bir meslek grubu yoktur. Hastaları birtakım şifacı, bitkisel tıpçı, alternatif tıpçı gibi mesleği ve eğitimi belirsiz kişilere götürmek korkunç sonuçlara yol açabilir. İlaçların yerini de tutacak herhangi bir bitki, ot, meyve suyu vs. yoktur. Tedavide ilaçlar devreden çıkarılamaz ve gerekirse geçici sürelerde hastane yatışı ile tedavi gerekliliği oluşabilir.
Şizofreni İlaçları
Şizofreninin bir psikoz olduğu için şizofreni için kullanılan temel ilaç grubu da antipsikotik ilaçlardır. Gerekli durumlarda ve depresif belirtilerin yoğun olması durumunda geçici veya sürekli olarak tedaviye antidepresan ilaçlar da eklenebilir.
Antipsikotik ilaçlar temel olarak 2 grupta incelenir; tipik (klasik) ve atipik (tipik olmayan) antipsikotik ilaçlar.
Tipik antipsikotik ilaçların en sık kullanılanları; haloperidol, klorpromazin, tioridazin, flufenazin ve proklorfenazin olup, beyindeki dopamin alıcıları üzerinden etki gösterirler. Daha çok pozitif belirtilere etkili ilaçlardır (sanrılar, halüsinasyonlar gibi). Yan etkileri arasında, ani tansiyon düşmeleri, halsizlik-uyku hali ya da aşırı hareketlilik-duramama hali, ağız kuruluğu, kabızlık, görme bulanıklığı, cinsel fonksiyon bozuklukları, kadınlarda adet düzensizlikleri ve kesilmeleri, erkeklerde iktidarsızlık, memelerden gebelik dışı süt gelmesi, kısırlık, yüz-boyun kaslarında kasılmalar, ellerde titremeler bulunur.
En önemli yan etkilerinden biri de tardif diskinezidir. Tardif diskinezi, ağız şapırdatmaya benzeyen, hastanın kontrolünde olmayan ve oluştuktan sonra geri dönüşü olmayan bir çeşit tiktir. İlaçların ani kesilmesi ile şiddetlenir. İlaçların atipik ilaçlarla değiştirilmesiyle biraz geriler ama tamamen geçmez.
Atipik antipsikotik ilaçların en sık kullanılanları; klozapin, aripiprazol, ziprasidon, sulpirid ve kariprazin olup, beyindeki seratonin ve dopamin alıcıları üzerinden etki gösterirler. Daha çok negatif semptomlara (depresif ruh hali, ilgisizlik, enerji düşüklüğü gibi) etkilidirler. Yan etkileri arasında, kilo alımı, kan şekerinin ve kan yağlarının yükselmesi, bunlara bağlı insülin direnci, diyabet ve hipertansiyon, uyku hali-sakinlik, kabızlık, ağız kuruluğu, görme bulanıklığı vardır. Ayrıca klozapin istisnai olarak, kemik iliğinde tahribat yapabilir ve kan hücrelerinin oluşmasını bozabilir, takibi çok sıkı ve disiplinli yapılmalı, kesinlikle ihmal edilmemelidir.
İlaç seçimi, hastanın ek hastalıkları ve metabolik durumu, yaşı, sık gösterdiği semptomlar gibi pek çok faktöre bağlı olarak yapılır. Değiştirilmesi veya geliştirilmesi gerekebilir. Özellikle tedavinin başlarında uyumsuzluk görülmesi normaldir.
Tedavi için belirtilen ilaç türevleri sadece bilgilendirme amaçlıdır. Doktor tavsiyesi olmadan hiçbir ilaç kullanılmamalıdır.
Şizofreni Gidişatını ve Tedavisini Etkileyen Faktörler
Şizofreni gidişatı hastadan hastaya oldukça değişkendir. Hastalar; 1 atak geçirip tamamen iyileşebilirler, atakları tekrarlayabilir-hastalık inip çıkan yoğunlukta olabilir, sinsice başlayıp kronik hale gelebilir.
Gidişat üzerine etkisi olan faktörler şunlardır:
- Ani başlangıçlı hastalıklar, sinsice ortaya çıkanlardan daha iyi seyreder.
- Ciddi bir stres, travma, kaza veya hastalık neticesinde ortaya çıkanlar kendiliğinden ortaya çıkanlardan daha iyi seyreder.
- Hastalık ortaya çıkmadan önce hastanın bir mesleği, ailesi, sosyal çevresi, normal bir hayatı olması olumlu bir faktördür.
- Ailede veya hastada başka psikiyatrik hastalıkların olması (depresyon, bipolar gibi) tahmin edilenin aksine olumlu bir gidişata işaret eder. Tamamen sağlıklı bir çevrede oluşan hastalıklar daha tedaviye dirençlidir.
- Hastaların pozitif belirtilerinin fazla olması negatif belirtilerinin fazla olmasından daha iyidir.
- Hastalığın geç yaşta başlaması (özellikle 40 yaş üzeri) daha olumludur, genç yaşta başlayan hastalık daha inatçı olur.
- Nörolojik problemlerin eşlik ettiği, sık atak geçiren, ailesinde şizofreni hastası olan, hastaların gidişatı daha olumsuz ve hastalıkları daha inatçıdır.
- Hastalık ortaya çıkmadan önce evli olan, mutlu bir aile yapısı olan hastalar tedaviye daha iyi yanıt verir fakat bekar ya da dul, yalnız yaşayan, evsiz hastaların gidişatı daha kötü olur. Alkol-madde bağımlılığı, intihar gibi risklerden hastaları korumak ve psikiyatrik tedavinin sürdürülmesini, kontrolünü sağlamak için aile desteği hayati önem taşır.
Şizofreni Tedavi Edilmezse
Şizofreni tedavi edilmezse ölümcül olabilecek bir hastalıktır. Zira tedavisiz şizofrenide öz bakım sıfırlanmış, alkol-madde bağımlılığına yatkınlık, suça ve kendine zarar verme eğilimi artmış, düzenli bir işte çalışarak kendine bakabilme ihtimali ortadan kalkmıştır. Ayrıca sık sık evden kaçarak, sokaklarda yaşamaya başlayabilirler, kötü niyetli kişilerin istismarına uğrayabilirler kısacası sayısız tehlikeyle baş başa kalırlar.
Sanıldığı gibi şizofreni hastalarının büyük bir çoğunluğu toplum için tehlikeli değildir. Genelde hastalık kişinin kendi dünyasında cereyan eder ve zararı da en çok hastaya ve yakın çevresine olur fakat tedavisiz kalırlarsa herhangi bir kötü niyetleri olmadan da başka kişilere zarar verebilirler. Bu açıdan tedavinin düzenli ve zamanında yapılması hayati önem taşır.
Şizofreniye Ne İyi Gelir?
Şizofreniye iyi gelen faktörler genel olarak şunlardır:
- Sağlıklı bir beslenme ve uyku düzeni
- Stresten uzak bir yaşam
- Hastaya uygun bir egzersiz alışkanlığı
- Edinilebilecek hobiler (resim yapma, müzikle ilgilenme, puzzle yapma, ahşap boyama, yazı yazma gibi)
- Sağlam, samimi, destekleyici ve dikkatli bir aile yaşantısı
- Ek, başka organik hastalıklar varsa bunların tedavisi ve çözülmesi
- Mümkün olduğunca destekleyici olacak ve hastayı tetiklemeyecek düzeyde bir sosyal yaşam
Şizofreniye Ne İyi Gelmez?
Şizofreniye iyi gelmeyecek faktörler genel olarak şunlardır:
- Alkol-madde kullanımı kesinlikle önlenmesi gereken, tedaviye uyumu ciddi derecede bozan çok önemli bir faktördür.
- Yalnız yaşamak, terk edilmişlik, kimsesizlik duygusu (belirli süre tedavi almış ve fayda görmüş hastalar yalnız yaşamlarını yürütebilecek seviyeye gelebilir fakat yeni vakalarda veya kontrol alınması güç hastalarda yalnız yaşam önerilmez)
- Sözlü, fiziksel veya psikolojik her türlü şiddet (dışlanma, yargılanma, azarlanma, utanç duygusu dahil)
- Sosyal izolasyon, ailelerin hastaları toplum içine çıkarmama davranışı görülebilir bu oldukça yanlıştır.
- Fazla sorumluluk, para kazanma zorunluluğu, ebeveynlik, evlilik gibi hastaya yüklenen yük ve stres miktarının fazlalığı
- İlaç tedavisinin ve rutin kontrollerin aksatılması, tedaviye uyumun düşük olması
Evlilik, Gebelik ve Şizofreni
Gebelikte şizofreni yönetimi oldukça zor bir süreçtir. Şizofreni hastalarının ebeveynliğe uygunluğu genelde düşük olduğundan evlenmeleri ve çocuk sahibi olmaları pek önerilmez. Ayrıca kullanılan ilaçların yan etkileri ve gebeliğe çoğu zaman uygun olmamaları da gebelik esnasında hastalığın yönetimini zorlaştırır. Hormonal iniş çıkışlar hastalığın gidişatını olumlu ya da olumsuz etkileyebilir, bu öngörülebilen bir durum değildir ama risk alınması da bebek ve anne açısından çok doğru olmaz. Çünkü gerçekle bağlantısında problem olan bir anne adayının hayata bir birey getirmek için gereken özveride bulunması, kontrollerini tedavisini sürdürmesi, alkol-madde-sigara gibi bebeğe zararlı alışkanlıkları tamamen bırakması, kendine son derece iyi bakabilmesi zordur.
Bu durumda en önemli pay yine ailelere düşmektedir. Halk arasında şizofreni veya çeşitli psikiyatrik hastalıkların evlendirme ve anne baba olmayla geçeceği, düzeleceği inancı vardır. Bu kesinlikle yanlıştır. Tam tersi bu rahatsızlıkları yaşayan bireylerin zaten oldukça zorlu bir hayatı vardır ve buna evlilik, çocuk gibi stresli ve sorumluluk gerektiren kavramların sokulması çok sakıncalı olabilir, beklenmedik negatif sonuçlar doğurabilir.
Çocuklarda Şizofreni
Şizofreni çocukluk çağında neredeyse hiç görülmeyen bir hastalıktır. Çeşitli sebeplerle psikotik belirtiler ortaya çıkabilir fakat bunların genelde altında nörolojik ya da organik başka hastalıklar yatar. Özellikle beyin tümörleri, hormonal ve metabolik hastalıklar, gelişim bozuklukları halüsinasyonlara sebep olabilir.
Şizofreni için Hangi Doktora Gidilir?
Şizofreni ile ilgilenen bölüm Ruh ve Sinir Hastalıkları (Psikiyatri) bölümüdür. İlgilenen hekimler de psikiyatristlerdir.
Şizofreni tedavisinde en önemli handikap hastaların iç görü yeteneğinin kaybolmuş olmasıdır, yani hastalar hasta olduğunu farkında değildir. Dolayısıyla hastaların ailelerine, çevrelerine, eşlerine, anne babalarına veya yakınlarına çok fazla görev düşmektedir. Psikiyatrist dışında kimseye başvurmanın herhangi bir faydası olmaz çünkü psikologların, psikolojik danışmanların ve psikoloji ile ilgilenen herhangi bir meslek grubunun organik psikiyatrik hastalıklarını tedavi etme yetkinliği yoktur.
Şizofreni bazen bir anda gürültülü şekilde başlayabilir, bazense tam tersi seneler içinde sinsi ve çok yavaş ilerler. Gürültülü başlaması gidişat için daha olumludur çünkü mutlaka hastada bir problem olduğu fark edilecek ve hekime yönlendirilecektir. Sinsi başlayan hastalıkta ise bu pek mümkün olmayabilir. Genelde sinsi başlayan hastalıklar erken yaşları sever ve hafif depresyon, içe kapanma, ilgisizlik, duygusuzluk, çevreyle iletişimin bozulması, okul başarısında düşme gibi belli belirsiz pek çok sağlıklı insanda da zaman zaman görülebilecek belirtilerle kendini gösterir.
Her zaman yakalamak kolay olmasa da doktora gitme zamanı için söylenebilecek en önemli şey, hastanın uzun süredir normal halinden çok farklı hareketleri varsa, bu hastalıkların alkol-madde kullanımı gibi mantıklı bir izahı yoksa, paranoyalar ve rutinde hastada mevcut olmayan düşünce bozuklukları ortaya çıktıysa mutlaka hastanın bir Psikiyatri uzmanına götürülmesi gerekir.
Bunun için hasta uygun şekilde ikna edilmeli, kesinlikle şiddete ve zorlamaya başvurulmamalıdır. Kendiniz için gidiyormuş gibi yapılabilir, başka bir sebepten gidileceği anlatılabilir veya yumuşak huylu hastalarda konuşarak ikna edilebilir, doktora gidildikten sonrası için hoşuna gidecek planlar yapılabilir. En kötü ihtimalle kendiniz bir psikiyatriste gidip durumu anlatıp bu konuda yardım isteyebilirsiniz. En iyi yönlendirmeyi uzman hekimler yapacaktır.
Şizofreni ile İlgili Sıkça Sorulan Sorular
Şizofreni genetik mi?
Şizofreninin birtakım genetik yatkınlıklar sonucu oluşabildiği bilinse de tam olarak işaret edilebilecek bir genetik bozukluk sonucu oluşmaz. Çevresel ve genetik faktörlerin bir araya gelerek hastalığı ortaya çıkardığı düşünülmektedir. Aynı aile içinde psikiyatrik hastalıklar görülüyorsa, özellikle anne-babada ve kardeşlerde varsa şizofreni olasılığı sağlıklı topluma göre artmıştır.
Şizofreni hastaları kaç yıl yaşar?
Takdir edilebileceği gibi, bireylerin yaşam süresi yüzlerce faktöre bağlıdır ve öngörülmesi imkansızdır. İstatistiki bilgiler, şizofreni hastalarının ömrünün belli bir miktar kısalabileceğini göstermektedir. Bunun sebebi kullanılmak zorunda kalınan ilaçların ciddi yan etkileri, hastalığın beyinde yarattığı tahribat, hastalığa bağlı edinilebilen alkol-madde bağımlığı, intihar gibi risklerdir.
Ayrıca şizofreni kontrol altına alınamazsa, öz bakımın çok azaldığı bir durumdur. Beslenme, uyku düzenindeki bozukluklar, hijyen eksikliği gibi pek çok şey başta bağışıklık sistemi olmak üzere pek çok vücut sistemini negatif etkiler ve başka hastalıklara da zemin hazırlar.
Yine de kontrol altına alınmış, tedaviye doğru zamanda başlanan, günlük hayat düzeni normale yakın olan hastalarda ortalama yaşam süresi normal bireylerden ciddi bir farklılık göstermez.
Şizofreni hastaları nasıl davranır?
Şizofreni hastaları en basit ifadesi ile ‘tuhaf’ davranır. Bunlara tıbbi olarak, dezorganize davranışlar denmektedir. Olmayacak yerlerde olmayacak hareketler yapabilirler. Toplumun kendilerine nasıl bakacağı veya nasıl algılanacakları umurlarında değildir, zaten tuhaf davranışlar içinde olduklarını farkında da değillerdir. İç dünyalarına ve kafalarının içlerindeki sese göre davranırlar. Doğal olarak davranışlarında tutarsızlık, anlamsızlık, amaçsızlık ve uygunsuzluk görülür.
İnsanlara bağırıp çağırabilir, her şeyden şüphe duyabilir, yemek yemeyi reddedebilir, saatlerce hiçbir şey yapmadan heykel gibi oturabilir, kendine zarar verebilir, garip kıyafetler giyebilir, tuhaf makyajlar yapabilir, evde oturamayabilir kaçmak için sürekli fırsat kollayabilir, ağlama-gülme krizleri geçirebilir, takıntılı bir şekilde devamlı dua ve ibadet edebilir, anlamsız ve gerçekle bağdaşmayan şeylerden korkabilir, hiçbir şeye istek duymayabilir, duygulanmayabilir ve ya uygunsuz duygulanımlar yaşayabilir. Kısacası her şekilde, tahmin edilemez ve öngörülemez şekilde davranabilirler.
Şizofreni hastalarına nasıl davranılır?
Şizofreni hastalarıyla iletişim kurulurken mutlaka şefkatli, kucaklayıcı, anlayışlı olunmalıdır. Dünyada hiçbir şeyin çözümü şiddet ve ya zorlama olmadığı gibi bu hastalıklar için bu yolla çözüm imkansızdır. Hastalara bağırıp çağırmak, dövmek, dışlamak, eleştirmek, eve-odaya kilitlemek, toplumdan uzak tutmak yapılacak en kötü şeylerdir, durumu iyileştirmek bir yana çok daha kötü hale getirir. Unutulmamalıdır ki bu hastalar, durumlarını farkında değiller ve yaptıkları şeyleri bilerek yapmıyorlar. Doğal olarak konuşularak ikna edilmeleri imkansızdır.
Tedaviyle bir süre yol alındıktan sonra, hastalık kontrol altında ise, hastalarla normal iletişim kurulabilir, rutin hayata rahatça dahil olabilirler. İyileşme dönemindeki hastaları stres, olumsuz duygular, travmalar, yakınlarının kaybı, boşanmalar, ayrılıklar, taşınmalar gibi yaşam değişiklikleri tekrar atağa çekebilir. Bunlar hastanın yakınları kadar elden geldiğince önüne geçilmesi gereken faktörlerdir.
Şizofreni testi nasıl yapılır?
Şizofreninin herhangi bir testi yoktur. Psikiyatrik görüşme sonucunda hastanın ve yakınlarının dinlenmesiyle, hastanın gözlemlenmesiyle tanı konan bir hastalıktır. Herhangi bir görüntüleme yöntemiyle, kan testiyle ya da hormon ölçümü ile tanı konabilen bir hastalık değildir.
Şizofreni nasıl başlar?
Şizofreni hastalara özgü başlangıç ve seyri olan bir hastalıktır. Bazı hastalarda ani bir stres ve ya travma sonrası ya da hiçbir sebep yokken birden bire agresif şekilde başlayabilir. Bu hastalar genelde agresifleşir, halüsinasyonları ve hezeyanları olur. Halüsinasyonların veya hezeyanların aksine hastayı ikna etmek mümkün olmaz ve uygunsuz, anlamsız hareketleri olur.
Bazı hastalarda, şizofreni sinsi sinsi başlar. Bu hastalar genelde, yavaşça kendilerini toplumdan uzaklaştırırlar, anlamsız hareketlerde bulunurlar, konuşmaları, duygulanmaları ve çevreyle iletişimleri bozulur. Okul-iş başarısında düşmeler olur. Bir süre sonra halüsinasyonlar ve hezeyanlar tabloya eklenir ve hastalık tablosu gelişir.
Bazı hastalarda ise bu iki tablonun karması bir şekilde hastalık başlayabilir. Özetle hastalar dikkatli incelenirse, yakınları tarafından net olarak fark edilebilecek belirtileri olur fakat kişilerin psikiyatrik hastaları yakınlarına ‘konduramaması’ sebebiyle, görmezden gelmesi ve ya yardım istemekten çekinmesi dolayısıyla pek çok hasta olması gerekenden geç tanı alır.
Bipolar bozukluk şizofreniye dönüşür mü?
Bipolar bozukluk ve şizofreni farklı psikiyatrik kategorilerde incelenen hastalıklardır ve birbirlerine dönüşmezler. Bipolar bozukluk içinde özellikle de mani dönemlerinde psikotik belirtiler ortaya çıkabilir. Fakat bunlar hastanın duygudurumu ile ilişkili olur. Örneğin hasta çok güzel ve dikkat çekici giyindiği için yolda yürüyen herkesin kendisine aşık olduğunu düşünebilir, bu bir sanrı yani hezeyandır. Şizofrenide ise öncelikle, sanrılar ve halüsinasyonlar ortaya çıkar buna göre hastanın ruhsal durumu şekillenir.
Ayrıca mani dönemi geçtiğinde ve akut atak atlatıldığında bipolar bozukluk hastalarında psikozların kaybolması beklenir. Eğer atak dışında en az 2 ay süren psikotik semptomlar mevcutsa hastada bipolar bozukluk değil, şizoaffektif bozukluk olabilir.
Şizofreni iyileşir mi, geçer mi?
Şizofreni genel olarak geçen ve tamamen iyileşen bir hastalık değildir. İlaçlar, takip ve düzenli tedavi sayesinde pek çok hayat fonksiyonu hastaya kazandırılabilir, ataklar azaltılabilir ve normal yaşam sağlanabilir. Yaşla beraber genelde şizofreni atakları da azalma ve zayıflama eğilimindedir. Hastalara öz farkındalık kazandırılarak, hasta olduklarının ve tedavi almalarının gerekliliği kavratılabilir.
Şizofreni atakları ne kadar sürer?
Şizofreni ataklarının ne kadar süreceği öngörülemez bir durumdur. Bu atağı harekete geçiren faktöre, hastanın durumuna, hastalığın süresine, kullanılan ilaçlara, tedaviye uyuma, kısacası pek çok faktöre bağlıdır. Hasta yakınlarına düşen en önemli görev atağın başladığını anladıkları anda vakit kaybetmeden hastayı tıbbi yardım almaya yönlendirmeleridir. Hastanelerin acil servislerinde bile ataklar anlık olarak kontrol altına alınabilir, kişinin kendine yada çevresine zarar vermesi önlenebilir ve psikiyatrist muayenesi mümkün olabilir.
Şizofreni kaç yaşında başlar? Doğuştan mıdır?
Şizofreni en sık, ergenlik sonu-erken yetişkinlik döneminde, 15-35 yaş aralığında ortaya çıkar. Nadir olarak 40 yaş üzerinde de ortaya çıkabilir ve ya herhangi bir yaşta ciddi bir travmanın ardından belirebilir. Doğuştan değildir. Kısmen genetik yatkınlığa bağlı olsa da çevresel faktörlerin daha ön planda olduğu düşünülmektedir. Ergenlik öncesinde ise yok denecek kadar az görülür.
Obsesif kompülsif bozukluk veya anksiyete şizofreniye dönüşür mü?
Obsesif kompülsif bozukluk ve anksiyete problemi olan hastalar kaygı bozuklukları yaşarlar ve doğal olarak kendilerine pek çok hastalığı veya negatif senaryoyu yakıştırmaya eğilimli olabilirler. Fakat obsesif kompülsif bozukluk, anksiyete veya panik atak şizofreniye dönüşmez. Bu hastalıklar nevrozlar sınıfında incelenir, yani hastaların gerçekle bağları kopmamıştır. Şizofreni ise bir psikozdur, hastaların gerçeklerle bağı kopmuş, durumlarına dair farkındalıkları kaybolmuştur. Anksiyete problemlerinde ise tam tersi, hastalar kendi durumların karşı artmış bir gözlem ve farkındalık durumu geliştirirler, kendilerini sürekli kontrol eder ve kaygılarını azaltmaya çalışırlar.